İstanbul Büyükada

İstanbul – Büyükada


2,5 yıl İstanbul’da yaşamış ama hiç Büyükada’ya gitmemiş bir İzmir’li olarak 3 günlük İstanbul seyahatimizin 2 gününü değişiklik olsun diyerek Büyükada’ya ayırdık.

Yol

Cumartesi sabahı Karataş iskelesinden saat 10.50 İDO hızlı feribot ile adaya gitmeyi planladık, 10.30 gibi iskelenin içindeydik ve kalabalık giderek artıyordu, fakat arkadaşlarımız merak etmeyin sayarak alıyorlar, bir süre sonra kapasite doldu diyerek almıyorlar dedi, bizde inandık J, fakat kazın ayağı öyle olmadı, kapılar açıldı herkes feribota bindi, biz dahil birçok insan ayakta kaldı, daha sonra ayakta binenler insin diye anons yapıldı, hali ile bir karışıklık oluştu, İDO’nun sayacı bozulmuş kaç kişi aldıklarını sayamamışlar, hadi iskeleye alırken sayamadın, feribotun 2 kapısına 2 kişi koyup içeri girenleri de mi saymak aklına gelmedi diye insan düşünüyor tabii, neyse ayakta kalanlar indi, 11.40’da gelen 2.sefer ile feribot kalktı, diğer adalara (sanırım Heybeliada ve Kınalıada) uğradıktan sonra sonunda adaya ulaştık. Dönüşte çılgın İstanbul trafiğine girmemek için vapurla Bostancı’ya geçip oradan İDO ile Bakırköy’e geçip taksi ile kısa sürede havaalanına ulaştık.

Konaklama

Büyükada’da YıldızlarEvi adlı otelde kaldık, iskeleye 5 dk yürüme mesafesinde 3 katlı bir bina, teras katı kahvaltı salonu, odaları büyük, banyolar elden geçmeli, butik otel diye geçiyor ama bizde pansiyonun hallicesi gibi bir izlenim bıraktı.

Çevre


İlk gün öğleden sonra fayton ile (adada ulaşım sadece fayton veya bisiklet ile sağlanıyor, bu sebeple de yürürken devamlı önünüzden arkanızdan yoğun bir fayton trafiği akıyor) aya yorgi’ye gittik, daha doğrusu fayton bizi (genel uygulama) aya yorgi’ye çıkan yokuşun başında bıraktı. Oradan bir yokuşu aheste aheste tırmandık, yaklaşık 10-15 dk sürüyor, yukarı çıktığımızda yukarıdaki kır lokantasında Sedef Adası manzaralı bir masaya oturup çıkarken yaktığımız kalorinin 5 katını karşılayacak şekilde yedik. Kır lokantasındaki manzarana inanılmaz derecede güzel ve dinlendirici idi. Kır lokantasında patates-sucuk-sosis-kavun-karupuz-soğuk bira gibi hafif ama lezzetli yiyecekler bulabilirsiniz. Dinlendikten sonra yukarıdak kiliseyi gezdik, kilisenin arka tarafındaki kayalıklarda oturup adanın diğer tarafını ve denizi seyrettik. Yokuşu indikten sonra bulduğumuz bir fayton ile büyük tur yaptık. Faytonu süren faytoncu Salih çok sıcakkanlı bir kişi idi, sadece faytonu sürmedi bize çevreyi de tanıttı, bir ara faytonu kullandık, atlardan biri kara bela diğeri beyaz poyrazdı, bazen durduk resim çektik, adada 226 fayton, 1500 ün üzerinde at olduğunu öğrendik, atların ahırları da deniz manzaralı güzel bir yerde onu gördük, adanın konaklarını, ıssız taraflarını gördük. Tur bittiğinde sahile inerken Kantarelli adlı bir mağaza gördük, iskeleden yukarı çıkarken, orada güzel ada-vapur-balıkçı temalı t-shirtle bulabilirsiniz, ayrıca şeffaf plastik üzerine cool! yazılı çok orijinal bir dizaynlı yelpazeler ve daha değişik dizaynlı bir çok ürün var, aynı şeyleri satan mağazalardan sıkıldıysanız girip bir göz atın derim.

Akşam güneş batışını iskelenin yanında seyrettikten sıra akşam yemeğine geldi. Sahilde bir tur attıktan sonra sahilin sonlarına doğru Façyo Restaurant’ta oturduk, önce levrek yemeye karar vermiştik ama daha sonra adaya gelmişken kalkan yiyelim dedik, iyi de bir seçim olmuş, lezzetli güzel bir yemek yedik, mezesi içkisi ile birlikte makul bir fiyat ödedik. Daha sonra iskelelerin orada biraz yukarıda kalan Kahve Dünyası’na gittik, manzara muhteşemdi, orada kahvelerimizi içtik, çikolata ile kaplı çilek yedik.

2.gün kahvaltı sonrası adada dolaştık, çok yoğun bir aktivite yapmadık, adada denize giren çok insan var, ayrıca vapurla adaya gelip daha sonra sahilde bekleyen küçük tekneler ile koylara gidilip denize girilebiliyor, ayrıca gördüğüm kadarı ile İstanbul’dan tekneleri ile gelen de çok insan var, bisiklet kiralayıp adayı turlayan çok kişi de var ama bazı yokuşlar bu konuda zorlayıcı olabilir, yada virajı döndüğünüzde karşınıza bir at çıkabilir.