Lübnan-Beyrut









Lübnan / Beyrut

Uzun süre önce çok ucuza aldığımız (pegasus) biletlerin tarihi gelip çattı, ortadoğudaki karışıklıklar, Lübnan’da ne işiniz var gibi soruları geride bırakıp 11 Mart Cuma gecesi 4 kişi Beyruta indik.

Lübnan bir süredir Türklerden vize istemiyor, geçerli bir pasarportunuz olması yeterli, bir detay daha var, daha önce İsrail ve Filistin’e girdiyseniz sizi ülkeye almıyorlar. Girişte uçakta dağıtılan basit bir soru formunu doldurup (ad-soyad-pasaport no-kalınacak adres vb) alandaki pasaport kontrole veriyorsunuz o kadar (herhangi bir vize ücreti yok)

Para sistemi de ilginç, Lübnan parası var, 1 dolar:1500 lübnan parası, buraya kadar her şey normal, anormal olan şu ki 1 dolar her yerde 1500 lübnan parası ve her yer dolar kabul ediyor (taksi, bakkal, restaurant, butik …..). Biz parayı TL’ye çevirdik (1 dolar 1500 lübnan parası ise bizde de 1 dolar 1,5 ise 1.000 lübnan parası eşittir 1 TL mantığı ile yaşadık, Lübnan ucuz da değil pahalı da (bizim gezdiğimiz yediğimiz yerler diyeyim yada).

Havaalanından çıkınca taksiciler size ilgi gösteriyor J, taksilerde taksimetre yok, biri valizi alıp bir arabaya koyuyor, öbürü daha ucuza diyip kendi arabasına alıyor. Biz otelimize 40 dolardan başlayıp 25 dolara inen pazarlıklar sonucu (dönüşte otelden havaalanına 20 dolara döndük) şehrin merkezi bir semti olan Hamra semtindeki 35 rooms adlı otelimize geldik. Otel 35 tane ayrı ayrı dizayn edilmiş odadan oluşuyor, otelide biletleri alınca www.booking.com sitesinden ayarladık, geceliği 105 dolar + kdv (kdv %10) oda+kahvaltı, odalar temiz, hergün temizleniyor, biz 304 nolu odada kaldık büyük bir odaydı, otel resepsiyonu çok sabırlı (hergün ortalama 10 soru sorduk) ve yardımcılar, İngilizce problemi yok. Otelin web sitesi www.35rooms.com

Taksiler ile ilgili bir not daha, genelde şehir içinde heryere 10.000 lübnan parası (10TL) ye gidiyorlar, aslında onlar her genelde 10 dolar diyor, siz hep 10.000 e gittim diyince tamam atla diyorlar, bir kere 5.000 denedim ama adam pazarlık bile etmeden gitti. Sabit fiyatın şöyle bir rahatlığı var, trafık varmış, adam dolaştırmış gibi dertler yok. Otelden kafanızı çıkardığınızda bile köşedeki taksici taksi lazımı diye soruyor kurtulamazsınız J, bir kere taksiden inerken başka bir taksici taksi istermisiniz diyerek bizi kitledi mesela.

Ilk gece geç geldiğimiz sadece bir şeyler yemek istedik (saat 23.30 civarı) ve Hamra caddesinde Duke-tak adlı restauranta gittik, 23.30 da restaurant doluydu ve yemek yemeye gelenler vardı, burada “ALMAYA”adlı Lübnan birası ile tanıştık, gayet güzel bir bira.

Cumartesi günü otelden bir şehir haritası alıp kendimizi sokaklara vurduk, önce 15-20 dklık bir yürüyüş sonrası deniz kenarına inip meşhur “Rawsheh” kayalıklarına gittik, güzel bir yer, deniz kenarı, burada mola verip türk kahvesi içtik (menü de direk türk kahvesi yazıyor, orta kahve için vasat demeniz gerekiyor), ayrıca naneli limonata denemenizi de şiddetle tavsiye ederiz. Öğlen yemeği için “KABABJI” adlı kebapçı zincirine gittik (Lübnan’da yediğimiz en güzel yemekleri burada yedik www.kabab-ji.com ) sanırım 5-6 yerde şubeleri var, Hamra caddesindekinde Bilal adlı Antep’ten göçme, Türkçe konuşan, güleryüzlü ve sempatik, bize bunu yiyin bu Türkiye’de de var yemeseniz de olur diye yönlendiren bir garson vardı. Mezelerden tabii ki humus yedik, onun dışında sambousek yedik, limonlu sucuk denedik (küçük börekler) çok güzel etler ve diğer mezeleri de yedik. Lübnan mutfağı bizim güneydoğu mutfağı ile benzer diyebiliriz. Bu arada ARAK adlı şahane Lübnan rakısınıda unutmamak gerek, %53 alkol diyor fakat nasıl oluyorsa gündüz içseniz bile pek çarpmıyor, tadı çok yumuşak. Lübnan’da ilgimizi çeken bir şey de arakların genel markalar olduğu kadar restaurant markaları ile de çıkması, yani Kababjı adlı restaurant size kendi Kababjı şişesinde kendi arakını getiriyor. İkinci bir konu daha var, biz kendi rakımızı kendimiz servis etmeyi severiz ama burada sanırım garsonlar buna sinirleniyor, rakıyı alıyor, küçük bir sürahide suyla karıştırıp, küçük bardaklar ile buzunu tamamlayıp size ikram ediyorlar.

Yemek sonrası downtown diye bilinen “Nejmeh” bölgesine geldik. Burası çok büyük bir bölge, tamamen yenileniyor (iç savaş sonrası) sahilde birkaç milyon dolarlık apartman daireleri, bildiğiniz ve bilmediğiniz tüm lüks mağazalar, alışveriş merkezleri, tamamen turistik, zaten daha sonra öğrendiğimiz Hariri (suikaste kurban giden eski başkan) bu bölgenin tamamen sahibiymiş (şöyle düşünün Alsancak’ın sahibi, Şişli’nin sahibi) ve yerel halk bu bölgeye pek gelmiyor, sevmiyorlar. Şehrin en turistik merkezlerinden “Nejmeh Square” de burada, turist olarak görmelisiniz. Meydanda bir saat kulesi var, buraya çıkan 5-6 sokak var, binalar kum rengi, akşam güneşi ile çok güzel bir renge bürünüyorlar, hemen yanda mavi kubbesi ile Amirn Munzer Camisi var

Akşam şehrin en hareketli bölgelerinden “Gemmayzeh” in “Gouraud “ caddesine gittik. Burada aklınıza bir Beyoğlu bir Bağdat caddesi, Kordon gelmesin, sağlı sollu parketmiş arabalar, ortada bir araba geçecek kadar yol, yanlarda 2 kişi yan yana yürüyemeyecek kadar dar kaldırımlar. Bir not daha gece 22.00 den önce yemek mi? Sakın, her yer boş buralar iyi yerler değil dersiniz, 22.00 den sonra bir anda insanlar doluverir. İlk gece Arjantin mutfağına girdik, akabinde aynı cadde üzerindeki cactus bara gittik, oradan karşısındaki canlı müzik yapılan bir bara girdik.

2.gün

13 Mart 2011, şehir merkezinde Hariri yanlılarının gövde gösterisi vardı, sabah otelde televizyondan gördük, dün gezdiğimiz yerlerde binlerce insan ellerinde bayraklar, otelle konuştuk bir şey olmaz ama turist olarak bugün o tarafa gitmezseniz iyi olur dediler. Biz zaten dünden taksi ayarlayıp şehir dışına karar vermiştik. 4 kişi 8 saatliğine şöförlü araba kiraladık, blue taksi diye bir şirketten, aynı işi köşebaşındaki taksicilerde yapıyorlar ama biz şirket olsun güvenli olsun dedik. Maliyeti toplam 130 dolar. Önce şehirden ayrılmaya çalıştık fakat gösteriler sebebi ile heryerde yollar kapalıydı, Lübnan ordusunun yarısını da görmüşüzdür bu arada J. Şehirden çıkabildikten sonra önce yarım saat uzaklıktaki JEITA mağarasına gittik (http://www.jeitagrotto.com) burası bir tepenin altında, yani yer altında, üst ve alt mağara olarak ikiye ayrılmış, sarkıt ve dikitlerden binlerce yıl içinde oluşmuş acaip bir yer, doğal güzellik, mutlaka gidin derim. Önce 1 dakikalık bir teleferik yolculuğu ile tepeye çıkıyorsunuz, sonra üst mağarayı geziyorsunuz, içeride resim kesinlikle yasak, girişte makine-cep telefonu hepsini anahtarı sizde kalan bir kutuya kilitliyorsunuz. Yürüyerek 20-25 dakikada içeriyi gezebilirsiniz, çok büyük bir yer, öyle dar yada insanı sıkıntıya sokacak bir yer değil. Bizim gittiğimiz gün önceki hafta çok yağmur yağdığı için alt mağara maalesef alt mağara geziye kapalıydı, burada kayıkla geziliyormuş. Buraya giriş için 11,5 TL verdik (tek mağara gezisi fiyatı, ikincisi de açık olsa 18 TL civarı olacaktı)

İkinci durağımız Jouieh oldu http://www.jounieh.org/. Burası bir tepe, Meryem ana heykeli var, manzara süper, Akdeniz’e tepeden bakıyorsunuz, araba ile çıktık, teleferik ile indik (taksici bizi aşağıda karşıladı) ilginç bir yer, görmek lazım. Heykele çıkmak ücretsiz, teleferik adam başı 5,5 TL. Teleferik çok ilginç, mutlaka deneyin derim.

Son durağımız Byblos kasabası oldu, burası Fenikelilerin kurduğu, alfabenin bulunduğu kasaba. Önce deniz kenarında Pepe’nin yerinde balık yedik, yine güzel yemekler, güzel mezeler, güzel bir şişe Arak, deniz manzarası, ılık bir bahar havası, keyifli bir yemekti kısacası. Pepenin balık gösteren garsonu gelen her Türk’ün balık pazarlıksız olmaz yaklaşımında şikayetçi bunu da belirteyim J. Yemekten sonra etrafı dolaştık, biraz yukarıda eski bir çarşısı var, burada mesela fosil balık satıyorlar, birkaç güzel el işi satan dükkan var, sadece deniz kenarında kalmayıp bu tarafa da çıkmak gerek. Bu arada 2 tane çok kötü tatlı yedik sakın yemeyin, biri Ossmalieh, diğeri Mafroukeh, garip tatlılar, altı kadayıf üstü Labne peyniri gibi, zaten daha sonra gittiğimiz Kababji’deki garson arkadaş ta buraya gelip o tatlılar mı yenir bakışı atarak bizi kınadı.

Akşam yemek için önerilen 2.caddeye, Ashrafieh (Eşrefiye) mahallesinin Monot Street’ine gittik. Burada daha önceden de duyduğumuz, sorduğumuz kişilerin de önerdiği Abdel Wahab adlı restauranta gittik, içerisi dizayn olarak çok güzel, Beyrut’ta olduğunuzu hissediyorsunuz, yemekler de güzel.

Üçüncü gün Beyrut’ta sokaklarda dolaştık, alışveriş yaptık, Al Falamanki adlı tipik Lübnan cafesine gittik, burayı da tavsiye ederim (Adres: Damascus Road-Sodeco), bahçesi var, içerisi yerel dizayn edilmiş, yemekleri güzel. Ayrıca tripadvisor sitesinde bir numaralı restaurant olarak gösterilen GOU cafeyi aradık, azimle aradık,sonunda bulduk, değişik çaylar ve tatlılar var, güzel, fakat koca Beyrut’ta buranın bir numaralı yer olması tripadvisor’un restaurant önerileri konusunda bizi düşündürmedi değil. Tamamen uluslar arası mutfak, yerel değil, gidilir güzel bir yer ama bir numara mı ????

Akşam eşimin Lübnanlı bir arkadaşı ile buluştuk, kendisi Lübnan konusunda genel kültürümüzü arttırdı, insanların çok çalıştığını ama çok para almadıklarını, ev kiralarının sürekli yükseldiğini, sokaktaki basit bir park yeri tartışmasının polis-ordu müdahalesine kadar ilerlediğini, hariri’nin downtown-solidere bölgesindeki insanların arazilerine el koyduğunu bu sebeple yerel halkın o bölgeye pek gitmediğini, sahildeki apartmanların çok acaip fiyatlara satıldığını, şehir içinde bedava denize girecek yer olmadığını, kendilerinin sms leri bile İngilizce yazdığını, Arapça konuştuklarında araya İngilizce ve Fransızca’nın girdiğini bu sebeple diğer Araplarla konuşurken bazen dillerin karıştığını öğrendik. Kendisi bizi Gammayzeh mahallesinin bizim geçmediğimiz bölümlerine götürdü, Ermeni mahallesinden geçtik (buraya gelip Türküm diye etrafta dolaşmanızı pek tavsiye etmem dedi), salaş bir kafede sucuk-pastırma yedik, Hamra bölgesindeki barları dolaştık, en son bir tanesinde oturduk, pazartesi akşamı olması barların doluluğuna pek etki etmiyor anladığım kadarı ile gayet dolu bir mekandı.

Son günümüzde bu seferde güneye inelim dedik, yine taksi kiraladık, yaklaşık 45 km uzaklıktaki Beit Eddine sarayını gezdik, Deir El Kamer köyünü gezdik ( bu köyü çok methetmişlerdi ama biz görmesekte olurmuş kanaatine vardık)daha güneyde Saida (Sidon) ve Sour (Tyr) şehirleri var ama oralara tam günlük turda gitmedikleri için göremedik. Öğleden sonra dönüşte Kababji de veda turu yaptık, akşam downtown bölgesini gezdik, yemeği de orada bir cafede yedik.

Biraz fiyatlardan bahsedeyim bu arada

Türk kahvesi:3-5 TL aralığında

4 kişi kebap+meze+rakı: 130 TL civarı

Akşam yemeği yada balık (içki dahil) 4 kişi: 200 TL civarında

Taksi: Şehir içi her yer 10 TL J

Çok ucuz değil belki ama pahalı da değil, ülkemiz ile benzer rakamlar olduğunu düşünüyorum

Diğer notlar

Hava durumu Mart’ta İzmir’den 3-5 derece daha sıcaktı, gündüzleri t-shirt ile dolaştığımız zamanlar oldu, yüzenler gördük, akşamüstü güneş batarken serindi, girdik kazak aldık, akşamları bir mont istedi ama üşüdük mü hayır, şansımıza 4 gün yağmur yoktu, bir önceki hafta çok soğuk ve yağmurluymuş.

Lübnan küçük bir ülke, kuzeye 100, güneye 100 km bitti. Hiç haritaya bakmadıysanız söyleyeyim deniz kenarı bir ülke, dağları var denize de kayağa da gidebilirsiniz, arka tarafı bekaa vadisi

Ülke 3 halktan oluşuyor, Hrıstiyanlar, Sünniler, Şiiler.

Sokaklar, caddeler genelde dar

Kızlar bakımlı, pek türbanlıya denk gelmedik,arabalar genelde lüks

Birçok yerde asker var ama biz herhangi bir güvenlik sorunu ile karşılaşmadık