Datça

Datça
İzmir’den çıktık yola sabah 8 gibi, Sakar geçidinde ufak bir kahvaltı dahil 4,5 saatte vardık. Datça’da değil Hayıtbükünde Serenity pansiyonda konaklıyoruz (Datça’ya varmadan Knidos yol ayrımından sağa, oradan Mesudiye köyü sapağından sola, sonra levhalar sizi yönlendiriyor zaten, anayoldan 25 dakika yol gidiliyor, dar, bol virajlı, bol manzaralı yollar, sürate uygun degil). Hayıtbükü etraftaki büklerden biri. Pansiyon (http://www.serenitypansiyon.com/) denize taş atma mesafesinde. Odalar fena değil, biraz eski yıllardan kalmış gibi ama kliması, yatağı banyosu düzgün, kahvaltısı güzel (kaldığımız 3 gece 4 gün boyunca hiç oda temizliği olmaması dışında rahatsız edici bir durum yoktu). Direk kendimizi sahile atıyoruz, deniz çok güzel, tertemiz, etraftaki ağaçların yeşili de vurduğu için güzel bir rengi var, bol bol yüzdük. Akşam buraya geldik ama Datça’yı görmedik diyerek Datça’ya gittik (araba ile yarım saat var) önce Eski Datça’ya uğradık, ufak şirin bir köy, taş evler, taş sokaklar, birkaç ufak dükkan, gelmişken görmek gerekiyor. Buradan Datça’ya devam ettik, önce beyaz amca adlı restaurantta yemek yedik, değişik yemek olarak sarma yaprağında sardalya, acı şalgamlı bulgur, badem soslu ahtapot (bunun porsiyonu biraz ufak ama tadı güzel) yedik, hesap çok ucuz da değil çok pahalı da değil, deniz manzaralı güzel bir yemek için makul. Daha sonra Datça’yı dolaştık, biraz turistik olmuş, küçük marmaris gibi, her gelen turist bunu mu istiyor, turist gelen yere ancak bunu mu yapabiliyoruz bilemiyorum ama daha iyisinin yapılabileceği kesin.  İkinci gün kalkınca kahvaltı öncesi bi denize girdik, insan güne daha enerjik ve pozitif başlıyor, kahvaltı sonrası büklere gidelim dedik, kaldığımız hayıtbükünden çıktık, ovabüküne vardık, burada deniz biraz daha dalgalı, burada kalmadık, deniz kenarı ve deniz manzaralı, bol virajlı bir yoldan palamütbüküne gittik. Önce  datçam bal ve köy ürünlüri (www.datcam.com.tr) mağazasından alışveriş yaptık, yapmadan önce dükkanda ne varsa tattık, bal, badem, zeytin, badem ezmesi, kekik balı vs, daha sonra bal, badem ve kekik aldık. Hepsinin lezzeti güzel. Daha sonra mavi beyaz otele gittik (http://www.otelmavibeyaz.com/), güzel bir otel, adı gibi, mavi ve beyaz, günü sahilinde geçirdik, restaurantta güzel değişik yemekleri var (kaya koruğu salatası, çağla cacığı, çintar/bir çeşit mantar) fiyatları çok ucuz değil, ama buraya göre, Çeşme’ye Bodrum’a göre bu manzarada bu kalitede gayet makul. Şezlonglar ve şemsiyeler büyük, deniz süper.
Akşam yemeği için yine palamütbüküne geldik, akşamları masaları sahile atıyorlar, bizde dolaşırken organik restaurant diye bir aile işletmesini beğendik, denize sıfır masamıza oturduk. Burada da değişik şeyler yedik, nedir derseniz ; koruk, bademli börülce, tencere yemeği şeklinde sübye, kabak çiçeği dolması, kara sokkan diye ufak değişik bir balık. Burada da hesap makul geldi, denize sıfırlığını da göz  mutfaktakiler profesyonel değil ama çok samimi ve işlerini iyi yapan amatörlerdi.
Üçüncü gün erken kalktım, önce 45 dakikalık kısa bir yürüyüş yaptım, yan koydaki gabaklara kadar (http://www.gabaklar.com.tr/) yürüdüm, yandaki tepeye çıktım, fotoğraflar çektim, dönünce hanımla denize girdik çıktık, sonra kahvaltımızı ettik, deniz için palamütbükünden şaşmadık, çok değişik bir şey yapmadık, aynı şezlongda yattık desem yeridir. Akşam yemeği için yan panyison olan Ortam’da (http://www.ortamdatca.com/) yemek yiyelim dedik (dünden rezervasyon yaptırmıştık, son gün yer bulma şansı hele Cumartesi biraz zor aklınızda bulunsun). Deniz kenarı-denize 45 cm desek daha doğru, dalga gelirse ayaklar ıslanabilir dikkat-rakı, balık, meze, arkadaşlar, hoş sohbet, insan daha ne ister.
Son gün artık dönüş günü, otelde denize girdik, öğlen gibi yola çıktık, dönüş yolunda birçok restaurantta ürünlerini gördüğümüz olive farm (www.olivefarm.com.tr) a uğradık, çok büyük bir zeytinlik, butik bir otel, butik bir zeytin ve türevleri satan mağaza, zevkli, düzenli, doğa ile barışık bir yer olmuş, ülkemizde böyle yerler gördükçe seviniyor insan,  emeği geçenlere saygılarımı iletiyorum. Daha sonra bozburun ayrımındaki mavi pide (www.mavipide.com) da öğlen yemeği molası verdik, otopark full, dışarıdan ufak bir yer, bir girdik içeri (burayı bir sürü blogda gördüğümüz için meraktan durduk birazda) arkada koca bir bahçe, dere akar, derede balıklar, yengeçler. Pideler güzel, ben közpatlıcanlı kuşbaşılı yedim, tavsiye ederim, tatlı olarakda bir tahinli pide yedik ki, aman, bundan sonra oradan geçiyorsak yemeden dönmeyiz, çok net

Sonuç olarak Datça çok güzelmiş, çok sakin, kalabalık değil, havası, denizi, bademi şahane


Herkese keyifli geziler