Amsterdam-Brugge-Brüksel





























Amsterdam-Brugge-Bruksel

AMSTERDAM

Kurban Bayramındaki uzun tatilden faydalanmak amacı ile daha yılbaşından aldığımız ucuz Pegasus biletleri ile İstanbul aktarmalı olarak Amsterdam’a vardık Vize alırken çok uğraştığımız Hollanda pasaport kontrolünde bize Türkçe merhaba diyen kibar bir bayan pasaport görevlisinin kontrolünden sonra valizlerimizi aldık, havaalanında çıkıp trene binip Amsterdam Central station’a vardık, oradan da taksi ile otelimize vardık.

Otelimiz 1 yıldızlı şehir merkezinde Herengracht adlı cadde üzerinde, kanala bakan bir oteldi, daha önce rezervasyonumuzda özellikle belirttiğimiz için tuvaleti odanın içinde ve kanala bakan küçük, sade döşenmiş odamıza yerleştik.

Otel hakkında bilgi vermek gerekirse şehir merkezinde, toplu taşıma kullanmadan heryere yürüyerek (ya da çoğunluğun yaptığı şekilde bisiklet kullanarak) ulaşmaya müsait, otel aslında 3-4 katlı eski bir ev, temiz, bakımlı, asansör yok, dar merdivenlerden odanıza ulaşabiliyorsunuz, sabah kahvaltısı fiyata dahil, kahvaltı basit ama doyurucu ve lezzetli, ayrıca otelin herkesin kendisini beslemesinden dolayı azmana dönüşmüş bir kedisi var. Otel sahibi (yada işletici tam bilmiyoruz) kibar bir bey, ayrıca neresi güzel, buraya gitmeye değer mi gibi sorularınıza da gayet doğru cevaplar veren bir insan.

Havanın şaşırtıcı (ve bir daha tatilimiz boyunca olmadığı) şekilde sıcak ve güneşli olduğu güzel bir sonbahar gününde kendimizi Amsterdam sokaklarına bıraktık. İlk işimiz kanallar etrafında dolaşmak oldu. Daha sonra kendimizi zar zor yer bulabildiğimiz bir kafenin güzel yemeklerine bıraktık.

Bu yazıyı tatilden uzun bir süre sonra yazdığım için gün sırası ile şunları yaptık diyemeyeceğim ama bizim yaptıklarımızdan hatırlayabildiklerimi sizlerle paylaşmak isterim;

Yürüyüş

Amsterdam şehir merkezi tamamı arasından kanal geçen sokaklar ve kanalların çevresindeki yeşilliklerden oluştuğu için yürüyerek gezmek çok keyifli, kanallar örümcek ağı gibi, ilk başta insana çok karışık ve sanki yürünmeyecek kadar uzun gözüküyor fakat bir harita yardımı ile kaybolmadan çok güzel gezebilirsiniz. O kadar yürüyüş bizi yorar diye düşünüyorsanız bisiklet kiralayıp da şehri dolaşabilirsiniz, zaten şehirde oturan birçok kişi gördüğüm kadarı ile ulaşımını bisiklet ile sağlıyor.

Vangogh Museum

Müze şehir merkezinde, tamamen Vangogh eserlerine ayrılmış, sanata ve resime ilginiz var ise müzede belki bir tam gün bile harcayabilirsiniz, sadece dolaşıp resimlere bakmak bile (resimden çok anlayan bir kişi değilim, normal bir vatandaşın anladığı kadarı ile bakıp, o bölümdeki tarihçeyi okuyarak da belli bir bilgi edinilebiliyor) değişik, resimler sanatçının yaşamını geçirdiği coğrafyalar ve yıllara göre sınıflanmış, böylece tarzındaki değişiklikleri de çok net bir şekilde görebiliyorsunuz, erken gitmekte fayda var bir miktar kuyruk olabiliyor.
http://www.vangoghmuseum.com/ adresinden gitmeden önce detaylı bilgi bulabilirsiniz. Giriş hatırladığım kadarı ile kişi başı 12,5 Euro




Rijks Museum

Sanırım Hollanda ve Amsterdam’ın en büyük müzesi, içinde çok önemli sanatçıların resimden heykele değişik çalışmaları var en önemli eser Rembrant’ın Night Watch adlı devasa eseri, müze gezmeyi sevenler için çok güzel bir müze.
http://www.rijksmuseum.nl/ adresinden gitmeden önce detaylı bilgi bulabilirsiniz
Giriş hatırladığım kadarı ile kişi başı 10 Euro

Houseboat Museum

Amsterdam’da kanallarda eve çevrilmiş bir çok tekne var (aslında bunlarda tam tekne demek de doğru değil, nehirde kenara bağlanmış bir şekilde inşa edilmiş evler) bizde Amsterdam’da kaldığımız süre boyunca bunları gördükten sonra birgün houseboat museum görünce direk içeri daldık, dışarıdan ufak gözüken bu evler içine girince insanı şaşırtan bir yapıya sahip. İçinde gayet büyük bir mutfağı, odaları, salonu olan ev insana bende böyle bir evde yaşamak istiyorum dedirtiyor. Ayrıca evin içinde yapılan kısa bir film gösterisinde evlerin nasıl yapıldığını, evlerde yaşamı, üzerinde çim yetiştirenden kışın kar yağdığında üstüne çıkıp keyif yapana bir çok değişik kullanım tarzını seyredebilirsiniz.
Bu müzeyi Prinsengracht 296 adresinde gezebilirsiniz.
http://www.houseboatmuseum.nl/ adresinden gitmeden önce detaylı bilgi bulabilirsiniz

Canal Cruise

Şehrin tamamı kanallardan oluşunca bu kanallarda tur atan kanal gemilerini de unutmamak gerekiyor. Kanallarda dolaşan bu basık ve geniş gemiler ile değişik kanallarda yapılan turlara çıkabilirsiniz, ayrıca bazı turlar gün içinde indi-bindi ( fun hop on-hop off canal cruise) yapılmasına da imkan veriyor, gününüzü planlayıp bu turlarla tüm ulaşımınızı da kanallardan yapabilirsiniz. Ayrıca gördüğüm kadarı ile daha ufak tekneleri kişilere de kiralıyorlar.
http://www.canal.nl/ adresinden gitmeden önce detaylı bilgi bulabilirsiniz.

Flower Market

Laleleri ile ünlü bu ülke’de Amsterdam şehir merkezinde de çok güzel (aslında çok da ufak) bir çiçek pazarı kurulmuş durumda. Değişik bitkiler görmek, tohumlarını almak, rengarenk çiçeklerin arasında dolaşmak isterseniz bu sokağı mutlaka görmelisiniz. Singel adlı kanalın sonlarına doğru geldiğinizde çiçek pazarına da varmış olacaksınız. Akşamüstü hava kararırken dükkanlar kapanıyor.

Bu arada aklıma gelmişken mutlaka şunu belirteyim Amsterdam yağmurun ne zaman yağacağı belli olmayan ama 2-3 gün kalıyorsanız mutlaka yağmura denk geleceğiniz bir şehir, yanınızda mutlaka bir şemsiye yada yağmurluk bulundurun, keza bulunduramazsanız turistlere yönelik yağmurluk, şemsiye satışı gayet yoğun, onlardan alırsınız.

Red Light

Kırmızı fener olarak adını Türkçe’ye çevirebileceğimiz bu alan da yapısı itibari ile gayet renkli ve değişik, Amsterdam’a kadar gitmişken mutlaka görülmesi gereken bir yer. Bu alanda olanları kısaca şöyle özetleyebiliriz, camdan vitrinler (vitrinlerin etrafı kırmızı lamba ve floresanlarla aydınlatılıyor) içinde her yaş ve milletten az giyinik bayanlar vücutlarını sergiliyorlar, beğenen erkekler camı tıklatıyor, bayanlar vitrini açıp erkek ile pazarlık yaptıktan sonra erkeği içeri alıp vitrinin perdelerini kapatıyor. İşin ilginç tarafı şehrin bu tarafı en turistik (mesela 70 li yaşlarında Japon turist kafilelerin de gece 23.00 sularında sorunsuz bir şekilde dolaşabileceği kadar) ve kalabalık alanlarından biri.

Yemekler

Akşam yemekleri için gitmeden önce aldığımız Berlitz Cep Rehberi-Amsterdam adlı kitapçık bizim için çok güzel bir yönlendirici oldu.

Gittiğimiz restaurantlar ve adreslerini aşağıda bulabilirsiniz

Manzano
Adres:Rosengracht 106
Tipik bir İspanyol restaurantı, dışarıdan bakınca küçük ve kimse yokmuş gibi geliyor fakat içerisi haftaiçi akşam bile full idi, 2 kişi olduğumuz için şanslıydık kolay yer bulduk, tapaslar ve sangrita çok güzel, size direk adisyon fişini ve kalem veriyorlar, menüden beğendiklerinizi adisyon fişinde işaretleyip (artık kaç porsiyon yiyecekseniz ona göre) garsona veriyorsunuz, siparişiniz geliyor.

Lucius
Adres:Spiustraat No:247
Kapısının önünde beklerken dışarıda bekleyen 2 kişinin şehrin en iyi restaurantı kesin deneyin, ben burada çalışmıyorum bende yemeğe gelin diyerek bizi motive ettiği, küçük ama sıcak bir atmosferi olan bir balık restaurantı. Balık dediğime bakmayın biz bir tepsi deniz mahsülü söyledik (bu şekilde bir menü var, ıstakoz, karides, midye, böcekler, balık, gerçek bir tepsi) yanında da güzel bir şarap ile çok keyifli bir akşam yemeği yedik, deniz mahsülü sevenler mutlaka denesinler derim.

Pancake Bakery
Adres: Prinsengracht No:191
Kanala bakan bir pancake evi, içeride tatlısından tuzlusunda onlarca çeşit ve gayet büyük pancakeler yapılıyor. 2 kere gittik dersem belki biraz daha anlamlı olur J

In de Waag
Nieuwemarkt No:4
Eski bir tartım evinden restauranta çevrilmiş, bana sorsanız ufak bir şato, biz gündüz gittiğimiz için zayıf bir menüsü vardı ama yemekleri lezzetliydi. Mekan gerçekten otantik.

Rosa’s Cantina
Reguliersdwarsstraat No:38-40
Bu mekanın bulunduğu sokak tam bir restaurant cenneti, sağlı sollu İtalyan-yunan-çin birçok değişik mutfak bulabilirsiniz. Biz tercihimizi çok güzel bir Meksika mutfağında kullandık, tipik Meksika yemeklerini tadarak çok güzel bir akşam yemeği yedik

Gauchos
Bu restaurant için söylenecek çok şey var, Arjantin restaurantı, içeride et var, ama bizdeki gibi dövüle dövüle kağıt haline gelmiş saatlerce pişmiş et değil, 2-3 parmak kalınlığında az pişmiş, Arjantin’den gelmiş, dinlenmiş leziz etler. 2 gece gittik, değişik et türleri denedik hepsi birbirinden leziz. Ayrıca muhteşem lezzetli mısır (bildiğiniz süt mısır) yapıyorlar. Mekanın dizaynı çok başarılı, servis güzel, yemekler biraz pahalı, etlerin siparişini grama göre veriyorsunuz, mesela şu etten istiyorum diyorsunuz orada 200gr-250gr-300gr-500gr-1 kg gibi boyutlarını da seçip ona göre sipariş veriyorsunuz, şarap menüleride gayet zengin ve tatminkar, 2 ayrı şubesine gittik menü ve lezzet tamamen aynı.
http://www.gauchosgrill.nl/ adresinden inceleyebilirsiniz. Et severseniz sakın gitmemezlik etmeyin derim.

Amsterdam ile ilgili başka söylenmesi gerekenler nedir diye düşünecek olursam, değişik lezzetlerdeki peynirlerinden tatmamazlık etmeyin, şehrin her tarafındaki ufak kafelerde mutlaka bir şeyler için. “I Amsterdam” yazısı var (devasa harfler ile yazılmış) mutlaka oraya gidip resim çektirin. Jazz seviyorsanız “Jazzcafe Alto” adlı güzel mekana gidebilirsiniz, ufak ama kalabalık, biz gittiğimizde çalan grupta çok başarılıydı. (Adres:Korte Leidsedwarsstraat 115 – www.jazz-cafe-alto.nl)

BRUGGE

Amsterdam’dan tren ile Brugge şehrine bir aktarma ile yaklaşık 3 saate ulaştık, yol boyunca yemyeşil bir alan, bol bol otlayan inek gördük. Brugge ufak bir şehir 2 gün 1 gece kaldık, bize yetti. Şehirde çok ciddi turist var, kanallar var, çikolata var, midye var.

Biz Hotel Ter Reien adlı otelde kaldık (Adres: Langestraat1 B-8000 Brugge-www.hotelterreien.be ) Kanal manzaralı (hatta zemin katta olduğumuz için camından kayığa binilebilecek kadar kanal manzaralı) güzel bir odada kaldık.

Neler yaptık?

Kanal turu, üstü açık bir kayık ile kanalları dolaştık eşimle, çok romantikti, zaten eşimin Brugge’e gelirken hayal ettiği bir aktiviteydi.

Bira fabrikası gezisi. Eski bir bira fabrikasını rehber ile yaklaşık 1 saat süren bir şekilde gezdik, rehber gayet komik, ilginizi çeken bilgiler veren bir kişiydi, tur bitiminde de (keza biz öncesinden başlamıştık) filtrasyondan geçmemiş taze biralarımızı içtik

Şehir turu diyemeyeceğim yürüyerek rahat rahat heryeri gezebilirsiniz

Çikolata dükkanları, işte burada bir durun, bu şehir de çok fazla çikolatacı var (Brüksel’de de) ve hangisinin önünden geçseniz ya vitrinde gördükleriniz yada içeriden gelen güzel kokular sizi baştan çıkarıyor.

BRUKSEL

Brüksel’e Brugge’den tren ile yaklaşık 1 saatte gittik. Brugge ve Amsterdam gibi iki romantik, içinde kanallar olan güzel şehirlerden sonra yağmurlu ve soğuk Brüksel bize hiç çekici gelmedi açıkcası. Brüksel’de Hotel Albergo diye bir otelde kaldık tren garına yakın, adresini vermiyorum, itina ile kaçınınız.

Neler yaptık?

Brüksel’e gelen her turistin yaptığı gibi Grand Palace’a gittik, büyük etrafı heybetli binalar ile çevrili şık bir meydan, çevre sokakları da sizi çikolatacılarla ve biracılarla karşılayacak. Çok fazla sayıda çikolatacı gezdik ve çikolata tattık, akşam çok güzel bir midye yemeği (tencere de pişmiş kabuklu midye (pilavsız tabi) yedik, değişik Belçika biralarını tattık, zaten Belçika çikolata ve bira çeşitliliği konusunda apayrı bir konumda, mesela 1 litrelik cam şişelerde, ağzı şampanya şişesi gibi kapatılmış, metal kutuda 10 euroya satılan biralar var, 250 Bira adlı mağazalar var, onlarca çeşit değişik bira bardağı var. Çikolata konusuda benzer şekilde, aklınıza gelen her türlü gıda ile yapılmış değişik lezzetlerde çikolatalar, her mağazada çikolata şelaleleri bulunmakta.