Yanıklar Köyü-Fethiye
















4 günlük bayram tatilini fırsat bilerek Fethiye Yanıklar Köyü Yoncalodge’a tatile gitmeye karar verdik. Yanıklar Köyüne İzmir’den Fethiye’ye giderken Göcek’i geçtikten yaklaşık 15 dk sonra varılıyor, dere kenarından bir yol ile de deniz kenarındaki Yoncalodge’a ulaşıyorsunuz.

Yoncalodge girişte insanı etkileyen bir yer, girişte küçük bir yapı resepsiyon, büyük bir bahçe, bahçede 2 tane bina (otel odaları) etrafta dolaşan kazlar, tavuklar, köpek, önünüz deniz, deniz kenarı şirin bir restaurant, hamaklar, localar, şezlonglar, karşınızda ufak ufak adalar, manzara sizi girişte etkiliyor. Otelin odaları gayet büyük, otel dediğime bakmayın, butik otel, ve bana sorarsanız bu sıfatı da hak ediyor. En önemli özelliği ekolojik bir otel olması, size sunulan yemekleri kendi bahçelerinde yetiştirdiklerinden yapıyorlar. Servis kalitesi çok iyi, odaları büyük, banyoları temiz ve bakımlı. İlk günü otelin deniz kenarında kafa dinleyerek geçirdik, akşama doğru başlayan yağmur bizi 1-2 saat odamıza hapsetti, akşam yemeği için Fethiye merkeze indik, akşam yemeğini Florya adlı deniz kenarı güzel bir restaurantta yedik. (Yanıklar tam Fethiye ile Göcek arasında, kendi aracınız var ise 2 tarafa da 15-20 dakikalık bir sürüş ile ulaşabilirsiniz)

2.gün ülkemizin doğa harikalarından Ölüdeniz’e gittik, eylül ortasını geçmiş olmamıza rağmen çok fazla turist vardı (bayram tatili sebebi ile gelen yerli turistler dışında), ölüdenizde denizin, eylül güneşinin tadını çıkarıp güzel bir gün geçirdik, kendimizi önce berrak daha sonra koyu laciverte dönen ılık sulara bıraktık, güneşlendik, yamaç paraşütü yapanları seyrettik. Akşam yemeği içinse Göcek’e gittik. Göcek bizim için keşfedilmeyi bekleyen daha önce hiç gelmediğimiz bir yerdi. Önce sahilinde ufak bir tur attık, marinasını gezdik, istenildiği zaman doğanın içinde kaybolan, zarif yapılar içeren bir marina da yapabileceğimizi gördük. Marina girişindeki GöcekPort adlı denizden bot ile de ulaşılabilen güzel siteye hayran kaldık. Akşam yemeği için meydandaki Beyaz Restaurant’ı seçtik. 2 sempatik ve sıcakkanlı insanın işlettiği, gelenleri müşteri gibi değil misafir gibi ağırladıklar bu restaurant’ta güzel bir balık yedik, yanında güzel mezeler tattık, bardak şarap istediğimizde ben şişeyi açayım, içtiğiniz kadarını ödersiniz diyen restaurant sahibi bizi birkez daha şaşırttı (nedense büyük şehirlerde bunu beceremiyorlar, geçen sene de Selimiye Beyaz Güvercin’de otel sahibi bu akşam’dan kalanı yarın içersiniz hiç problem değil demiş bizi şaşırtmıştı).

3.günümüzü de Göcek’te tekne turu yaparak geçirmeye karar verdik. Normal turlardan bir miktar daha fazla verip az insan alan bir guleti tercih ettik, eşim ve bana yayılacak büyük bir minder, ön güverte’de 3 şezlong, masada 2 sandalye düşecek kadar bol yerimiz vardı. Göcek’e yakın Domuz adasına, Akvaryum’a, Bedri Rahmi’ye ve şimdi adını hatırlayamadığım birkaç koya daha gittik, yaz sonu olması sebebi ile az kalabalık ve temiz koylarda yüzdük, denizin ve güneşin tadını çıkardık (2 gün önce çıkanlar patlayan fırtına ve yağmur sebebi ile geri dönmüşler, bizimle birlikte tekrar çıkmışlardı).

Akşam yemeğini YoncaLodge’da yedik. Yemekte çok güzel bir tavuk, yanında domatesli pilav, patlıcan, pırasa, güzel bir salata ve 1-2 meze daha vardı, yemeklerin özelliği o akşam sizin için kendi yetiştiklerinden özel olarak pişirilmesi (yemeği orada yiyecekseniz kahvaltıdan haber vermeniz gerekiyor). Yemeklerin yanındada Likya adlı Antalya bölgesinde yapılan güzel bir şarap ikram ettiler, Antalya’da şarap yapıldığını bu vesile ile öğrenmiş olduk, tavsiye ederim çok güzel bir şarap. Yemeği kumsalda tahta masa ve sandalyelerde denize ben diyeyim 5 siz deyin 8 metre uzaklıkta, mum ışığı ile ışıklandırılmış, kafanızı kaldırınca şehirde gördüğünüzün 10 katı yıldız görerek ve dalga seslerini dinleyerek yediğinizi de eklemeliyim sanırım.

Bu arada otelin sabah kahvaltılarını da atlamayalım, yine deniz kenarında, doğal ve lezzetli reçeller, domatesler, meyveler (hatta mevsimin ilk kırma zeytini) eşliğinde alabilirsiniz. Yemek sonrası söylediğiniz Türk kahvesi size yanında lokumu, likörü, naneli limonlu bir bardak su eşliğinde çok daha profesyonel ve hatta belki uluslar arası otellerde bile gelmeyen bir şekilde geliyor. Ramazan bayramının ilk sabahı kahvaltıda otel işletmecisinin her masaya uğrayıp iyi bayramlar dilemesi ve ufak bir bayram hediyesi sunması da çok ince bir davranıştı. (turistlere açıklaması da biraz zor oldu J).

Tatilimizin (maalesef) son günü de Göcek’ten balıkçı teknesi ile 10 dk’da gidilebilen Göcek adasın gittik. Çamların altında berrak suların kenarında sakin bir sahilde büyük porsiyonlu yemekler yiyip havuz gibi bir denize girip çamlar altında kafamızı dinleyip 4 günde insan bu kadar mı dinlenir, buralarda yaşanmazsa nerede yaşanır soruları kafamızda akşamüstü İzmir’e doğru yola çıkarak bu güzel tatili bitirdik, kesin yine gideceğiz.